Recontact Games Kurucu – Yapımcısı Simay Dinç Röportajı

458
Gizem Aydoğan - Simay Dinç

Oyunla büyüyen, oyunda gelişen ve oyunla geleceği değiştirmek isteyen bir iş kadını Simay Dinç. Kendine, sektöre, oyuna, kadınlara ve işine inancını, heyecanını ve merakını konuşurken gözlerinde görmek mümkün.

Dinç ile Recontact: İstanbul, Recontact: Eyes of Sky ve Recontact: London üzerine konuştuk. Dinç, Ekim 2019’ta oyunseverler ile buluşacak Recontact: London için de Hurriyet.com.tr’ye özel açıklamalarda bulundu.

Merhaba, öncelikle seni tanıyalım isterim. Ne okudun, nasıl girişimci oldun, neler yaptın?
İstanbul Üniversitesi İşletme mezunuyum ancak beni bu fakülteye iten şeylerden biri video oyunlarıydı. Çünkü 6-7 yaşından beri bilgisayar oyunları oynuyorum ve ilk oyunum Prince of Persia idi. Babamın ilk aldığı bilgisayarda evde sürekli oyun oynuyordum ve prensesi kurtarmaya çalışıyordum.

Aslında bu süreçte ‘hata yapabilme lüksüne’ sahiptim; her kaybettiğinde 1. seviyeden tekrar başlamak önce hiç hoşuma gitmese de, vazgeçmiyor ve oyunda başarıya ulaşıyordum, girişimcilik için en önemli yeti vazgeçmemek ve bunu oyunlarla geliştirdiğimi düşünü Ama benden 2 yaş küçük kardeşim Eray’a – şimdi çok önemli bir yeni medya sanatçısı –  kötü örnek oluyorum diye annem bilgisayarı elimden aldı.

İLK GİRİŞİMCİLİK DENEYİMİ 6 YAŞINDA PEÇETE SATMAK OLDU

Bilgisayara yasak geldi yani?
Yasak demeyelim de alındı diyelim (gülüyor). Tabii bu durum beni öyle üzdü ki ‘Ne yapabilirim de oyun oynarım’ diye düşünürken Gameboy’u keşfettim ama nasıl alabilirim bilmiyordum çünkü daha ilkokula gidiyordum. Evdeki renkli peçeteleri okula götürdüm, teneffüste sıraya dizdim ‘Peçete 5 lira’ diye satış yapmaya başladı Öyle güzel bir satış yaptım ki ilk gün 60 TL kazandım ve 1 haftada hem Gameboy hem de kasetlerini alacak parayı kazandım.

Kalan parayla da Bakırköy’deki satıcılara gittim yeni peçeteler aldım çünkü çok talep vardı. Eve gelince babam şaşırdı tabii Gameboy ve kasetleri görünce. Ben de ona ilk iş modelimi anlattım ve bana dedi ki: “Simay sen hiçbir şirkette çalışmayacaksın, sen kendi işini kuran bir iş kadını olacaksın”. Bu olaydan sonra daha ilkokulda ben işletme okuyacağımı biliyordum. 

Baban seni müthiş yönlendirmiş. Ne iş yapıyor?
Babam inşaat mühendisi, annem de medikal şirketi var. İkisi de girişimci, çocukluğumdan itibaren onların sıfırdan başlayıp yükseldikleri hikayelerine tanık oldum, iyi günleri ve kötü günleri oldu ama hiç yılmadı.

Sonra üniversiteyi kazandın ve
Evet, İstanbul Üniversitesi İşletme’yi 17 yaşında kazandı Aslen Malatyalı bir aile olduğumuz için evde halaya, zılgıta başlamıştık. Anneannem “Kızım niye bu kadar seviniyorsunuz, şimdi sen ne olacaksın, doktor mu mühendis mi?’’ deyince O zamanki cahillikle “Anneanne, her şey olabilirim” dedim tabi ben. Anneannem dedi ki “Yazıklar olsun” (gülüyor).

Tabi şaka bir yana gerçekten de üniversiteden mezun olduğumda hiçbir ünvanımın olmayacağını ve bu ünvanı kendimin yaratacağının farkına vardım ve okula adım atar atmaz kendimi ve dünyayı tanımak için yurtdışında araştırmalara başladım.

İlk ne zaman ve nereye gittin?
18 yaşında Amerika’yla başladı benim hikayem. Okurken ve üniversiteden sonra 10 senede toplam 35 ülkeye gittim. Tokyo, İsviçre, Endonezya, Singapur ve Avustralya’ya birçok ülkeye gitme fırsatı yakaladım, hem çalışıp kendi paramı kazanmak hem farklı eğitimlere katılmak, yeni diller öğrenmek Girişimcilik için en önemli kaslardan biri olduğunu düşündüğüm adapte olabilme yeteneğimi geliştirmemi sağladı.

İlk hikayeni merak ediyorum. Amerika’ya ne olarak gittin, orada ne gördün?
Intern olarak gittim, Universal Studios’ta ilk kez sanat ve teknolojinin bir araya geldiğinde katma değer yarattığını ve dünya çapında ilgi çektiğini gördü O sırada da kardeşim Eray iletişim tasarımı ve sinema yönetmenliği okuyordu ve sürekli birlikte neler yapabiliriz diye konuşuyorduk, yurt dışında deneyimlediklerimi onunla paylaşıyordum. Burada ekleyeyim, 8 yaşından beri Eray’la birlikte deneysel filmler çekiyorduk.

Onun da önemli bir sanatçı olacağı 7 yaşından beri belliydi, yaratıcıydı ve üretim enerjisi çok yüksekti. İyi anlaşabilen iki kardeş değiliz çok farklıyız, bu nedenle yeni bir proje üretirken, işte bir konuyu tartışırken havada elementlerin dans ettiğini görüyoruz bunun yaptığımız projelere katkısı çok büyük. Girişimcilere tavsiyem ekibinizde mutlaka sizden farklı düşünen insanlara yer verin, etrafınızda herkes sizi onaylıyorsa bu tehlikeli bir durum.

Gizem Aydoğan - Simay Dinç“HEP MERAK EDİYORUM PICASSO YAŞASAYDI BUGÜN NASIL BİR OYUN TASARLARDI?”

Peki Recontact’ı kurma fikri hangi noktada nasıl ortaya çıktı?
Sanatın sorgulayıcı yönüne çok ilgi duyuyorum ve sanatçıların kendini ifade etme biçimlerine hayran oluyorum, buradan beslendiğimi fark ettim, her gittiğim ülkede mutlaka sanat galerini, müzeleri geziyor ve sanatçılarla biraraya gelmeye çalışı 2013 yılında New York MoMa – Modern Sanatlar Müzesi’nde bir katın oyun endüstrisine ayrıldığını gördüm. Küratör “Oyun 8. sanattır ve oyun etkileşimli bir tasarımdır”  diyordu. 

Ne vardı sergide?
Pacman dahil 14 oyunu sergiliyorlardı ve o an böyle şimşekler çaktı. “Ben sanat ve teknolojiyi bir araya getiren bir iş yapmak istiyorum ve neden tutkum olan oyun üretiminde yer almayayım” Küratörün söyleşilerini inceledim. Müthiş tepki almış çünkü herkes Picasso ile Pacman’in aynı ortamda bulunmasını abes bulmuştu. Şöyle bir cevap vermiş onlara: “Pacman 5. Katta Picasso 7. Katta. Oyun da 21.Yüzyılın sanatı ve kültürü.

”Bu beni çok etkiledi. Bence şu an Picasso hayatta olsaydı kesin bir oyunu olurdu. Çünkü o dönemde       boyaları tuvali vardı ve şimdiki sanatçıların da bilgisayarları ve appleri var.

Mesela hep merak ediyorum Picasso, Leonardo Da Vinci şuan yaşasaydı nasıl bir oyun tasarlarlardı?

Recontact sanıyorum bu noktada filizlendi?
Evet, İstanbul’a geldim, kardeşimle görüştüm ve onun uzmanlık alanı sinemayı mobil oyuna entegre edebilir miyiz diye görüştük, çok şanslıyım ki Recontact’ın yaratıcısı ve tasarımcısı Eray ile her zaman özgünlükten yanayız ve ilkleri yapmaktan hiç Arkadaşımız Oyun Geliştiricisi Can’ı da ekibimize katıp İstanbul’un başrolünde olduğu video sanatını mobil oyuna entegre ettiğimiz Recontact: İstanbul’u 2015 yılında, “Oynanabilir sanat üretmek” mottosuyla çıkardık.

Peki ön plana çıkmayı nasıl başardınız?
Üç kişilik ekibiz ve oyun endüstrisinden kimseyi tanımıyoruz. Oyunumuzu bir sanat eseri olarak gördüğümüz için sadece IOS’da App Store’da yayınladı. 1 hafta sonra Apple editörleri bizimle iletişime geçti. Oyunun çok özgün olduğunu belirttiler ve ekstra bilgi istediler; kısa bir süre sonra Editörün Seçkisi’nde yer aldık. App Store’daki “Sanat galerisi görüntüsü”, Recontact’in oyun sanatı ve videoyu bir araya getiren doğasına çok uygundu. Sonraki oyunların çıkış tarihinden sürece kadarki bölümde de sürekli ekip ile iletişimde kalarak ilerledik. Bu süreç bize çok şey kazandırdı.

Recontact: İstanbul’u hayata geçiren kaç kişiydiniz?
Recontact’ın yaratıcısı ve tasarımcısı Eray Dinç, geliştiricisi Can Aksoy ve yapımcı olarak ben 3 kişilik ekiple dünya çapında iş yapılabilirmiş, bunu gördü.

2015’te oyunun çıktığı yıl Apple tarafından bir öle layık görüldünüz. Sizi bir sürü oyundan ayıran neydi?
2015 yılında Apple tarafından Türkiye’nin en iyi mobil oyunu seçildik ve 153 ülkede en yenilikçi oyun kategorisinde lanse edildik. Farklı bakış açımız ve özgünlüğümüz bizi bu noktaya taşıdı. Sonunda 153 ülkede oynanan bir oyun olduk. Sonrasında pek çok yerden ödül aldık, HBO’nun, Marvel’ın yapımcılarıyla tanışma fırsatı yakaladı Ve doğru yolda olduğumuzu anladık. Çin’den Rusya’ya 80 milyon kişiye ulaştık. Dünya’da hakkımızda öyle çok haber çıktı ve oyun öyle çok oynandı ki tabii çok sevindik. Çin’de bizi “Gökyüzündeki Göz” olarak lanse ettiler. İlk oyundan sonraki oyunları hazırlarken de Apple editörleri ile sürekli iletişimdeydik ve oyunu geliştirme sürecinde bizi sürekli yönlendirdiler.

Recontact: Eyes of Sky ismi buradan geldi o zaman?
Evet, buradan ilhamla ikinci oyunun adı Eyes of Sky Fikret Kuşkan’ın başrolunde olduğu, Ahmet Ümit’in senaryo danışmanlığını yaptığı İkinci mobil oyunumuz ‘Recontact:Istanbul Eyes of Sky’ Apple tarafından “ilk sinematografik mobil oyun” olarak lanse edildi.

Recontact

“AHMET ÜMİT’E 30 GÜN MESAJ ATTIM”

Bu kısmı çok merak ediyorum. Nasıl ulaştın ve ikna etmeyi başardın onları?
Recontact’ın hikayesi kısaca şöyle; Recontact tüm dünyaya yayılmış bir siber suç ağı ve dünyadaki tüm güvenlik kameralarını manipule edebiliyor ve gizemli olaylar yaşanıyor, dedektifimiz de bu sır dolu hikayeyi çözmeye çalışı Dedektif rolü için Türkiye’de tek çalışmak istediğimiz kişi Fikret Kuşkan’dı.

Aradınız, konuştunuz ne dedi size?
Çok heyecanlandı ve dedi ki: “Tamam ben İstanbul’a geliyorum ve görüşü” Geldi, görüştük ve bize inandı. “Sizinleyim” dedi.

Ya Ahmet Ümit?
Konu polisiye olunca Eray’ın yazdığı hikayeyi en iyi yönlendirebilecek ve besleyebilecek kişinin Ahmet Ümit olduğunu düşündü.

O da hemen ikna oldu mu?
(Gülüyor) 30 gün boyunca her gün mesaj attığımı anımsı Sonunda o beni aradı ve “Tamam sizinle çalışacağım” dedi.

Ekip kaç kişiydi?
30 kişilik ekibimiz vardı. Müziklerimiz orijinaldi, Kaydedenler Kulübü yaptı. Sinema, tiyatro sanatçıları oyunda yer aldı. Ve sonunda Türkiye’de yapılmamışı yaptı Sonra dünyanın pek çok yerindeki oyun konferanslarından da davetler aldık ve Recontact’ı anlattık.

Recontact’in başarılı olma sebebi ne?
Anlatı sanatı.yüzyılın anlatı sanatı ve etkileşim tasarımı değişiyor. Farklılığımız da buydu. Anlatı sanatını gelişen teknolojiyle birlikte değiştiriyoruz.

Bu işleri yapmak için yatırım almak şart. Nasıl gelişti, kimler size inandı?
İlk oyunu çıkarıp ikinci oyunun hazırlıklarına başladıktan sonra bizi sektörde yönlendirecek, ufkumuzu açacak bir melek yatırımcı arayışına girdik ama 4-5 sene önce Türkiye’de oyuna yatırım yapan çok sayıda kişi yoktu. Oyun sektöründe deneyimli Erdem Yurdanur’u uzun süredir takip ediyordum ancak Londra’da yaşıyordu, peşinden Londra’ya gittim, görüştük ve ilk melek yatırımcımız olmayı kabul etti.

Sonraki süreçte de Akın Babayiğit ve bizim için çok değerli kadın yatırımcı Hande Enes melek yatırımcılarımız oldu. Özellikle Hande Hanım sadece yatırım yapmadı, kendimizi ve oyunumuzu başka bir seviyeye taşıyabilmemiz için teknolojiyi farklı alanlarda kullanan, üretim yapan girişimcilerle tanıştırdı.

GAME OF THRONES OYUNCUSU RECONTACT: LONDON’DA

Recontact: London ne zaman gelecek? Ve sonraki şehir neresi?
Recontact: London için 1,5 senedir çalışı 2019 Ekim ayında Londra ve 2020’nin ikinci çeyreğinde Recontact:Tokyo çıkacak.

Peki, İngiliz ünlü oyuncu olacak mı oyunda?
Evet, olacak.

İpucu istesem?
Game of Thrones’ta oynamış ünlü bir karakter Recontact: London’da olacak desem yeterli mi?

Kadın – erkek?
Erkek oyuncu ( gülüyor)

Başka kimse yok mu ünlü?
Henüz netleşmedi tabii, Oscar ödüllü İngiliz bir oyuncu ile görüşmelerimiz devam ediyor. Ama henüz kesinleşmedi.

Oyunder ve Women in Games konuşalım biraz. Neler yapıyorsunuz?
Recontact sonrasında Türkye’deki oyun geliştiricileri ve yapımcıları derneği Oyunder yönetim kuruluna seç Sektöre ve derneğe girdiğimde ilk söylediğim “Kadınlar nerede?” oldu.

Bir tek sen mi vardın?
Yönetim kurulundaki ilk kadın bendim, sektörde çalışan çok değerli, yaratıcı kadınlar vardı ama sayısı çok azdı. Kadınların oyun sektörünü, bu sektörde üretim ve kariyer yapabileceklerini fark etmediğini fark ettim. Ama istatistiklere göre oyun oynayan kadın sayısı çok fazlaydı.

Nasıl yaparız da kadınları daha çok dahil ederiz dedik. Çünkü bu işi yapabilmek için illa ki bilgisayar mühendisi olmaya ya da kodlama bilmeye gerek yok, kodlamayı bir yabancı dil gibi Avukatlar, kimya mühendisleri, politika, işletme okuyanlar, tıp okuyanlar, heykeltıraşlar yani hepsi birbirinden farklı sektördeki pek çok kişi oyun üretiminde yer alabilir.

Bu noktada Women in Games başladı sanıyorum…
Evet, daha çok kadını sektöre dahil etmek için Women in Games’i kurduk. 4 yıl önce ilk etkinliğimize 3 kadın 30 erkek geldi (gülüyor) Farkındalık yaratmamız gerektiğini düşünüp 30’a yakın üniversitede eğitimler, konferanslar düzenledik ve herkese sektörün geleceğini anlattı .

Diyelim ki Women in Games’e dahil olmak istiyorum, ne yapmalıyım? Kodlama bilmem şart mı?
Sadece oyuna tutkunuz olmalı, tüm eğitimler, etkinlikler, katılım vs. her şey ü Örneğin En son ‘Müzede Hackathon’ düzenledik.

Türkiye’nin dört bir yanından oyun sektörüne tutkulu olan 44 genç kızımız önce Sabancı Müzesi’ni gezdi, sanat eserlerinden ilham aldılar ve 24 saat boyunca uyumadan sanatı ve teknoloji harmanlayarak kendi sanat eserlerini yani oyunlarını ürettiler. İlk 3 ekibi Apple Türkiye ağırladı. Geçen sene 10 kızımızı tam sponsorlu Danimarka Unity Hack Week’e götürdük. Bunların hepsi ücretsiz. Sadece üye olmanız ve tutkunuzun olması yeterli.

“ÖNÜNDE 100 KAPI VARSA İLK 3 KAPIYI ÇALIP SONRA VAZGEÇME, DEVAM ET” 

Kendi işini kurmak isteyen kadınlara ne önerirsin?
Direnmek, vazgeç Girişimcilik zor, hikayeye sünger gibi başlıyorsun ama darbelerle teflona dönüşüyorsun (gülüyor) Kendimizi ispatlama sürecinde çok emek ve savaş verdik. Ama anlaşıldıktan sonra tadı bambaşkaydı. Önemli olan her gün sorunsuz uyanmak değil, “Bugün başıma ne gelecek ve ben bunu nasıl çözeceğim” diye sürece odaklanıp motive olmak. 100 kapı var ve ilk 3 kapıdan sonra vazgeçmek olmaz. Hepsini çalmak lazım. Gerekiyorsa arka kapıdan gireceksin. 

Recontact: Londona dönersek, farklı neler bekliyor bizi?
Apple Geliştiriciler Konferansı’nda tanıtılan ve bize de yepyeni bir yön veren ARKit teknolojisi sayesinde yeni oyunda olay yeri incelemeyi sizin masanızın üzerine getiriyoruz. Fotogrametri tekniği ile ARKit’i bir araya getiriyoruz ve bambaşka bir deneyim sunmayı planlıyoruz.

Simay Dinç ne yaptığında kendini başarmış olacak?
Hiçbir zaman bir nokta yok. Ben süreçten mutluyum.

Köy projeniz var bir de ondan da kısaca bahseder misin?
Ayvalık’ta tarihi ve kültürel zenginliği olan köyde bir kıraathaneyi restore edip ve içine sanatı ekleyip yaratıcı endüstriler için alışılmışın dışında ortak çalışma merkezi haline getirdik. Aynı zamanda KIRAARTHANE’de ücretsiz olarak köy çocuklarına oyun tasarımını, kodlamayı, sinematografi ve fotografi eğitimleri veriyoruz. Kıraarthane’de köyün dijital mahsullerini ü Küçük Köy’ün Küçük bir Dünya olması ve Türkiye’nin ilk Yaratıcı Girişimcilik köyü olabilmesi için 5 yıldır çalışıyoruz.

Şimdiye kadar 12 sanat galerisi ve 300 kişilik konferans salonumuz açıldı. İki sene önce köyümüzün bilim danışmanı Özge Akbulut ile Güler Sabancı’yı köyümüze davet ettik. Hayalimiz köydeki terk edilmiş ilkokulu üniversiteye dönüştürmekti. Güler Hanım hayalimize çok inandı ve Sonuçta ilkokul yenilendi ve bu yıl 27 Temmuz’da Sabancı Üniversitesi Yaratıcı Teknoloji Merkezi açılıyor.

Yine bu yaz 22- 27 Temmuz arasında daha iyi bir gelecek tasarlamak üzere ikincisini düzenleyeceğimiz Hacking the Future etkinliği yapacağız. Etkinliğe UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) ve UN Women (Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi) katılacak. Oyunla nasıl daha iyi bir gelecek tasarlarız, hepimiz bunun için çalışacağız.

thişsiniz gerçekten. Teşekkürler…

Hürriyet Teknoloji, 2019